Meta ideolojinin nesnesidir. Bu nesne toplumsal bir durumun ifadesi ve işçinin emeğinin ürünüdür. Her meta bir kavrayışın ifadesi bir ihtiyacın imajı ya da imajının yan imajıdır. Onu değerli yapan bir emeğin ürünü olması değildir! Onu değerli kılan tüketilebilir bir nesne olması ve bu nesnenin de insanın evrimsel devamlılığını sağlayan ve kültür ile şekillenmiş bir halde olmasıdır.
İlk alete devşirilen nesneden bugüne kadar insan sürekli olarak üretim araçlarını ehlileştirir ve sürekli olarak ehlileştirdiği nesnelere göre ehlileşir. Bir yönüyle etkileyen diğer yönüyle etkilenendir. Her nesne insanın kullanım bilgisine sunulan her nesne insana zaman kazandırdığı için değerlidir. Ancak bu değer metanın muhtevasını belirlemez. Metanın şeklini kültürün kendisi verir. Doğallığında toplumun varoluşunu ele alış biçimi metanın şeklinde gizlenir. Toplumların olayları algılayışı, toplumsal birlikteliğin ne üzerine kurulu olacağı bir toplumda beliren metaların bir yansımasından ibarettir. Meta, toplumsal ideolojinin somutlaşmış halidir. Bu yüzden içindeki toplumsal yön görünmez. Ondaki ideolojik yan toplumsal yanı baskılar. Aslında aynı miktarda ortalama becerilere sahip her emek hemen hemen aynı şeydir. Ürünleri bakımından da aynı olmak zorundadır. (Kapitalizmden ayrı tutarak) pazarın misyonu tam olarak budur; Emeklerin birbiriyle mübadelesi. Yazılım yazan emek ile demir döven emek arasında tek fark emeğin niteliğidir. Eğer kapitalist sistemde hiç kimse demir dövmezse demir döven emek daha değerli olacaktır (yada tam tersi). Anlık olarak bir kısım emeğin daha değerli, bir kısım emeğin daha değersiz olduğu zamanlara denk geliriz. Bu sadece o an için toplumsal ihtiyacın nerede odaklandığıyla alakalı olarak değişir. Yoksa hemen hemen aynı ustalığa sahip iki emekten birinin değersiz olduğunu göstermez.
Marks kapitalizm içi her üretim ve tüketim ilişkisinde sermayenin tanrısal misyonuna atıfta bulunarak sistem içerisindeki her bir kişinin sistemin tekrar ve tekrar kendini örgütlemesini sağladığını iddia ederken, bunda işçi sınıfının o eşsiz pozisyonunu da göz arda etmez. İşçi sınıfı ya da üretim bandındaki her üretici güç sisteme göbek bağıyla bağlı olmasının yanı sıra yine bu sistemi her seferinde besleyen bir atar ve toplar damar gibidir. Emeğin bu toplumsal yanı sadece burjuvazi tarafından gizlenmez anlık olarak daha kıymetliymiş gibi görünen emek sahipleri tarafından da gizlenir.
İnsan evrimi alet yapmak için alet kullanma ile farklı bir düzleme girer. Ve bir sefer alet kullanmaya başladıktan sonra evrim bedeni özelliklerin yerine aletlerin üzerinden ilerlemeye başlar. Toplumsal akışı ve meta üretim faaliyetlerini bir canavarı beslemek olarak görmek ve işçi sınıfının burjuvazi ile olan ilişkisini efendi sahip ilişkisi olarak görmek uygarlığın geldiği bugünkü aşamada artık her şeyden çok rasyonel bir tanımlama olmayacaktır. Kapitalist uygarlık işçi sınıfıyla burjuvazinin kader ortaklığıdır. İşçi sınıfı burjuvazinin kuludur ve tanrısının buyruklarına her âdem kadar muhaliftir. Ama en nihayetinde her zaman hatayı kendinde bulur ve özlemi tanrısal buyruklara itaatkâr bir kul olmaktır. Bu yüzden kovulduğu cenneti kendi hatalarından ötürü yitirdiğini düşünür. Aralarındaki muazzam uzlaşma ancak üretimin negatif emek zamana dönüşmediğinde bir çatışmaya dönüşür. Tanrısal buyrukları ancak o gün sorgulamaya başlar işçi sınıfı.
Kendi özgürlüğünden büyük bir kısmı iradesiyle birlikte ipotek altına almasının nedeni ücretini peşin olarak sermayenin yeniden üretiminden önce almış olmasından başka bir şey değildir. Her şekliyle iş bölümünün, gelişen alet teknolojisinin ve doğa yasalarının çözümlenmesinin üretimdeki payının tek başına ihtiyaçlarını ve isteklerini giderdiğindeki zenginlikten daha büyük olacağını bilir. Ekmeğini ya da elbisesini bir başkasından satın almanın, üretmekle harcayacağı vakitten her zaman daha az olacağını düşünür. Ta ki üretim kilitlenene kadar.
Meta Marks için sadece pazara sürülmek için üretilmiş bir nesne değildir. Ama insanların neden böylesi bir sistemi örgütleme ihtiyacı hissettiği de en az meta analizi kadar önemli bir başka konuyu mercek altına almayı gerektirir. Ekonomi politik sadece metanın incelenmesine dayanmaz. 18.yy. sonu ve 19.yy. başlangıcını karşılayan günlerde meta üretimini “insan öğüten bir sistemin dişlilerinin arasında kalma” olarak nitelemek anlaşılır bir yana sahipti ama günümüz dünyasında bundan çok daha fazlası olduğu kesin.
Bu durum metanın tahlilini sermaye ile başlatıp satış ile sonlandırdığımızda anlaşılması zor bir düzlem bize kurar. Ancak meta tanımı gereği pazara sunulmalık bir nesnedir. Asıl hatalı kavrayışta burada başlar. Bu yüzden meta pazara sunulana kadar değil, tüketicisine ulaşana kadar yani kendine bir beden bulana kadar aslında tamamlanmış olmaz. Yani emeğin ürünü olsa bile emeğin ürünü olan diğer her şey gibi bir tüketicinin gündeminde olması gerekir. Emeğin tam değeri ancak tüketimle gerçekleşir. Tüketime giden süreç ise metanın üretiminden biraz daha fazlasıdır.
Emeğin kendi ücretini daha meta üretim aşamasındayken alması meta ile emeğin ilişkisinin kopmasına sebep olur. İşte paylaşımın ne olacağına bu yüzden emek değil sermaye karar verir. Çünkü meta üretiminin hiçbir yerinde emek risk almaz. Emeğin risk alma arzusu olsa dahi öznel deneyimi ona bu yönlü hareket etmemesini salık verir. Özne , öznel deneyiminin esiridir.
Her durum ve koşulda metalar tüketilmesiyle değeri açığa çıkan şeylerdir. Bu değer meta üreten emeğin üstünde bir değer olmak zorundadır. Çünkü metanın tüketicisine ulaştığında bittiğini saydığımız ticari sürecinden sonra bile meta bir zenginlik yaratıcısı olarak hayatına devam eder. Yani meta bir yanıyla emeği kendi muhtevasına hapsederken, tüketicisine ulaştığı andan itibaren tüketicisi lehine içine hapsettiği bu emeği serbest bırakmaya başlar. Yani her ürün bir yerde bir emeğin ya da birçok emeğin bileşkesi sonucu belirmişken tüketicisine ulaştığı andan itibaren özgürlük yaratıcı gizli bir özelliği açığa çıkar. Bu özgürlük alanı insanın üretimden kurtulduğu bir alandır. Bu alan “Negatif emek zaman” alanıdır.