Negatif emek zaman nedir?
İlk kez bir tanıma benim kavuşturduğum “negatif emek zaman” kavramı aslında her tüketicinin arzuladığı şeylere ulaşmak için katlanmak zorunda olduğu zamanı Pazar aracılığıyla üretim yapan başka insanlara yüklemesini ifade eder. Tükettiğimiz her şey bir emekçinin emeğinin ürünüdür. Tüketim nesnesi olan şey yani meta hiç tanımadığımız insanlar tarafından hanemize kadar taşınır. Onlar bu tüketim nesneleri bize taşımasaydı, tüketici olarak bizim o nesneleri elde etmek için bir emek sürecine girmemiz gerekirdi. Ancak piyasa toplumlarında tüketiciler en iyi bildikleri üretim dallarında üretim yaparak bunun karşılığında hiç bilmedikleri üretim dallarındaki ürünleri elde edecek gelirlere sahip olurlar.
Sermaye hakkında
Sermaye doğası gereği bu alanları tespit eden ve bu alanlara dönük üretim organizasyonu yapan kesimi, emekte sermayenin bu ön görüsüne hiçbir risk almadan dahil olan üretici kesimi kapsar. Nasıl ki sermaye sadece para olarak sermaye değilse, aynı şekilde rant olarak da sermayeyi ifade ediyorsa, emekte sadece onu üreten emeği değil, onu pazara götüren, pazardan tüketicisine ulaştıran diğer bütün ücretlileri de ifade eder. Bu ikilinin bir araya gelmesi sonucu topraktan meyve, sebze, maden ya da petrol olarak çıkarılan şey insan için yararlı hale getirilir. Ve her tüketim bir zenginliğe dönüşür.
Elbette her tüketici bir başka yerde üreticidir. Ancak üretim öylesine küçük parçalara ayrılmıştır ki, birçok fabrikada kimse tam olarak ne ürettiğini bilmez. Kapitalizmi üstün kılan yan insanın parçalı sorumluluklarını alıp ona tek bir sorumluluk yüklemesinden ileri gelir. İnsan, klandan bireye uzanan yolculuğundaki gibi kalabalık üretim zorunluluklarından tekil olana doğru sürekli bir akış içindedir, karmaşıktan basite doğru. Bunu daha karmaşık bir hale getirmek insanlığın genel akışına karşı kürek çekmekten farksız olacaktır. İnsan özgürlüğünün bir kısmını daha büyük bir özgürlük alanı için feda etmekten çekinmez. Bu üretimde de toplumsal ilişkilerde de böyledir.
Kapitalizme dışarıdan baktığımızda sermayenin sürekli olarak aynı bireylerin elinde dolanan bir yönü olduğu gibi saf bir izlenime kapılırız. Halbuki sermaye sürekli olarak el değiştirir. Bu el değiştirme o kadar hızlı olur ki, ne kadar üretim yapmış olursa olsun bir anda şirketler batar ve yine aynı anda başkaca şirketler kurulur. Yeni kurulan her şey eskinin bağrından kopup gelir. Yani sermayenin başka bir kimlik ile pazara çıktığı ilk an aslında başka bir sermayenin dökülmeye başladığı andır. Bir üretim dalında verim artıkça ürün değeri azalır. Aslında sermayenin ürettiği ürün sürekli olarak çoğalsa dahi ürünün yarattığı negatif emek zaman diğer ürünlere göre daha az bir hale geldikçe sermaye bu alandaki varlığını başka alanlara ve başka burjuvalara kayar.
Çünkü her üretim bir ihtiyacı ya da isteği metalar ya da benzer imajlar vasıtasıyla sıradanlaştırır. Sıradanlaşan her şey maddi anlamda değersizleşir. Bin kişinin ürettiği ürünü bir makine vasıtasıyla tek bir işçi ürettiği zamandan bir süre sonra o şey bir işçinin emeğinin ürünü gibi algılanmaya başlar. Değer olarak da çok yakın bir zaman içinde bir işçinin emeğine karşılık gelmeye başlar. Buradaki sermaye makineyle üretime başladığı ilk gün her ne idiyse tezgahı kapadığı son günde hemen hemen aynı şey olacaktır. Ancak diğer üretimler ve bu alandaki üretim ilişkileri artı değer yaratamaz hale gelir. Çünkü artık çok daha fazla artı değer yaratan başkaca üretim alanları belirir. Bu yüzden İmaj çoğaldıkça ulaşılabilir oldukça değer azalır. Bir nesnenin topraktan tüketiciye ulaşma süresi kısaldıkça nesnenin değeri azalır, nesnenin gördüğü iş her ne olursa olsun diğer tüm nesnelerinde değerine benzer bir etki yaratır. Ancak yepyeni bir üretim ilişkisi belirdiğinde nesnenin topraktan tüketicisine ulaşma süresi değil, tüketicisini kurtardığı negatif emek süreci esastır. Ta ki bu üretim ilişkisi toplumsal bir karakter kazanana kadar.
Kapitalizm birçok kişinin inanışına göre insanlara büyük bir özgürlük alanı sunar. Halbuki bu özgürlük alanı meta ve Pazar odaklı bir özgürlük alanıdır. Çünkü daha önceki toplumsal modellerde insan kendi ihtiyacı için üretim yaparken kapitalist toplumlarda insan sadece toplum için üretim yapar. Hiçbir birey kendi ihtiyaçları için üretim yapmaz. Bu yüzde emek her ne üretirse üretsin toplumsal bir yöne sahiptir. Emeğin gücü toplumsallığından ileri gelir. Bu özgürlük alanı bu yüzden kapitalizmden değil, piyasa ve meta üretiminden kaynaklanır. Yoksa kapitalizm özgürlüğün tam aksi istikametinde ilerlemeye programlıdır.
Sistem bir akış şekline sahip. İnsan ilişkileri üzerinden baksak dahi toplumsal yaşamın klandan-bireyselliğe doğru bir akışının olduğunu ve insanın kendi iradesini ele almak isteyen bir higgs bozonu olduğunu varsaya biliriz. İnsanın ilk eylemi aletler vasıtasıyla yeni aletler yapmaya başladığı andır. Alet kullanmak değil bu aletleri yapabilmek için başkaca aletler yapmak ile, yani bir imajın dayanağı olan nesne için yeni bir imajla ilk amaçtan kopuk ya da ilk imaj aracılığıyla amaca bağlı bir başka imaj kurmasıyla birlikte insan özgürlük algısına kavuşur. Ekonomik özgürlük sorumluluklarımızdan kurtulma arzusudur. Ekonomik anlamda özgür olmak bedeni ihtiyaçlarımız için emek harcamak zorunda olmamaktır.
Ekonomik özgürlüğün gerçekleşe bilmesinin ön koşulu her özgürlük tanımında olduğu gibi özgürlüğün sınırlarını çizmeye iter bizi. İnsanların üretimlerini kimin için yaptığından tutalım da ne yiyeceğine ne giyeceğine kadar sistemin kendisi karar verir. Öyle bir sistemdir ki kapitalizm, üretim ilişkilerinin tamamında herkes en zengine hizmet etmek ister. Bu yüzden üretim hep en zengin sınıfa yönelik bir eylemdir. Bu durum en çok bir kriz esnasında ayyuka çıkar. Fiyatlar yükselir alt gelir grubu üretimden ve tüketimden düşer.