06102023Cts
Last updateCu, 12 May 2023 8pm

Mekan, zaman ve bakış 2

Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin

"Demek ki mekân, zaman ve bakış bir bütündür. İçlerinden bir tanesi olmazsa aslında hiç biri olmaz” diye bitirmiştik bir önceki yazıyı (bir önceki yazı için buraya tıklayın). Mekan zaman ve bakış nasıl olur da bir bütün olabilir? Zaman ve mekan bir önceki yazıda da vurguladığım gibi bir bütünün iki parçasıdır. Birbirlerini doğrular ve görünür olmasını sağlarlar. Ancak bakış bunlardan bağımsız gibi duran sanki ezeli olmayan bir durummuş gibi gelir bizlere.

Canlılığın başlangıcından önce bakışın olması nasıl mümkün olabilir ki?

Bakış en nihayetinde algı değil midir?

Yani etrafta olan bir şeyin farkına varmayı gerektirir. Bitkiler mesela güneşin farkındadırlar çünkü onlar için güneş hayati öneme sahiptir. Birçok bitki güneş ile birlikte hareket eder, tıpkı dünyanın güneşin etrafında dönmesi gibi. Demek ki dışındaki bir nesnenin farkında olan tek şey insan ya da zeka sahibi canlılar değil. Bitkiler de dışındaki bir nesnenin farkında olabilir, dünya gibi gezegenlerde. Farkında olmanın etkileşimleri farklı farklı olabilir bu sonuç açısından farkındalık gerçeğini değiştirmez.


Mekân, zaman ve bakış

Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin

Hakikatin ne olduğu hakkında konuşabilmek, insan neslinin tehlikeli gördüğü sınırlarda dolanmakla mümkün. Bu sınırlara yolculuğa çıkmak, yolu bilmek, gideceğimiz yeri görmek oldukça önemli. Biz tarif ettiğimiz kavramlar üzerinden yolculuğa çıkarız. Ancak tarifler ister istemez somutluklar üzerinden gider. Somuta indirmediğimiz her tanım, ayakları havada kalan, insan idrakinden bağını koparan tanımlara sebep olur.

Maddi âlem bir somutluğu ifade eder, nesnelerin dünyasıdır. İçindeki her şey o âlemin sınırlarına hapsolur. Çünkü idrak, doğası gereği görüntünün yorumlanmasıdır, idrak görmenin detay bulmuş halidir. Bu yüzden mekândan öte değildir. Bu âlem insanın mekânıdır.  İdrak da mekânın içine hapsolmuştur. Mekânın ne olduğunu bir süreliğine bir köşeye bırakıp tüm maddi âlemi mekân olarak tanımlayabiliriz. Bu bize genelleme yapmamızda yardımcı olacaktır. İdrak ve mekân tek bir düzlemdir, mekânı tanımlamak idrakin sınırlarını tanımlamaktır.

Sosyalizmin amentüsü

Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin

Beklenilen o gün geldi. Uygarlık zirve noktasına vardı ve şimdilerde hızla yere çakılıyor. Çok kutuplu dünyanın psikolojisinden kurtulduğundan beri birbirini yiyen kapitalist sistem demokrasi ve insan hakları yalanlarıyla ancak bir çeyrek asır uyutabildi kitleleri. Şimdi bir hayalet dolanmaya başladı tekrardan ve her yerden her kesimden sosyalizm çağrısı geliyor. İçlerinden bir tanesi var ki gerçekten görülmeye değer. Bill Gates şu microsoft’un sahibi ve dünyanın en zengin adamlarından biri sosyalizmden bahsediyor. Buradan şöyle bir durum açığa çıkıyor, aslında her isteyen sosyalistim dediğinde sosyalist oluveriyor. Halbuki sosyalizmi diğer her türlü ideolojiden ayıran çok keskin çizgileri vardır. Buna rağmen nasıl sosyalist olmak bu kadar kolay oluyor?

Mesela Bill Gates sosyalist olabilir mi? Çevre felaketinin farkına varıp “sosyalist politikalar lazım” dediği için sosyalist olmuyor elbet. Ama bir gerçeğe işaret etmesi bakımından önemli bu açıklama. Dünyayı sosyalistler kurtaracak.

Evlilik, Aile, Devlet ve Ahlak üzerine

Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin

Aile çok ilginç bir şekilde komünist bir ekonomi olmasına rağmen yol açtığı sonuçlar bakımından sistemi ayakta tutucu bir etkiye sahiptir. Bugün sanayi kapitalizmi ya da geldiğimiz aşamada finans kapital aile dediğimiz kuruma göbekten bağlıdır. Yani kapitalizmin temel yapı taşı birey değil ailedir. Eğer ki aile kurumu dağılırsa bununla birlikte kapitalizmin de çökeceğinden neredeyse birçok filozof emin. Nasıl oluyor da komünist yapıda bir toplumsal kurum sistemi ayakta tutabiliyor? Sanırım ihtiyar Engels'in Ailenin, özel mülkiyetin ve devletin kökeni isimli bir kitap yazmasının temel nedeni bu sorunun cevabını aramaktı.


Çekirdek aile yani anne baba ve çocuklardan oluşan gelirleri ve giderleri bakımından bir tek cep gibi yaşayan bu en ufak ekonomik birlik hanedir. Hane karakteri gereği sadece ekonomik çıkarları korumakla kalmaz aynı zamanda ailenin her koşul altında birliğini de sağlamaya çalışır. Doğal olarak toplumsal sözleşmenin ya da genel ahlak kurallarının çok geçerli olduğu bir yapıda da değildir aile. Her ne kadar toplumsal ahlakın temel taşıyıcısı olsa bile ahlak kurumunun güç aygıtları ya da toplumsal yaşamın denetleyicisi devlet mekanizması kendisine ya da bir ferdine yöneldiğinde savunma pozisyonuna çok kısa bir sürede geçebilir. Bu durum tek başına ailenin birde kendi sözleşmesine sahip otonom bir yapısı olduğunu gösterir. Aile tüm toplumsal sözleşmelerden arınarak kendi hukukunu oluşturur. Buna rağmen bazen toplumsal sözleşmelerin dışına çıkarak kendine has yeni sözleşmeler yapmasına rağmen aile toplumsal sözleşmelerin ve genel ahlakın koruyucu olabilmesi bir korunma mantığından kaynaklanır. Önemli olan aile için bireylerinin can ve mal güvenliğini sağlamaktır. Bu yüzden aile ve devlet birbirini besler. Bu yüzden devletler aile kurumunun dağılmasına müsaade etmez ve müdahalede bulunmayı kendine hak görür. İşte aile ve devletin simbiyotik ilişkisi bu şekil de hayat bulur. Birinin dağılması çok hızlı bir şekilde ötekini de dağıtır. Devletin asli görevi aileyi yaşatmaktır. Ailenin de var olması devleti yaşatır.

İyi insanların örgütlediği kötülükler ve özgürlük üzerine 1

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil

İnsan iyi bir varlıktır ama örgütlenmiş kötülüğün esiridir.

İnsan üzerine ne kadar söz söylense azdır. Canlıların içinde bildiğimiz en üstün varlıktır. İnsanın üstünlüğü sadece güçlü olmasından gelmez. İnsan kötü olana karşı kendini örgütleme eğilimdedir. Bu yüzden hayatta kalabilmiş ve bu yüzden analitik zekâ seviyesine ulaşabilmiştir. İnsanın zayıflığı da gücü de kötüye karşı örgütlenebilmesinden kaynaklanır. Yaptığı tüm kötülüklerin kaynağı da bu örgütlenme kabiliyetidir. Ancak kötüye veya kötülüğe karşı örgütlenmesinin neticesinde açığa çıkan büyük kötü çoğu kere insanın iyi yönlerini de öğütmüştür. Bu derin bir özgürlük sorunu olarak insanın karşısına çıkmıştır.

İlk aydınlanma dönemi filozoflarının çoğu özgürlük tanımını Hobbes’in özgürlük tanımından alır. Hür irademizle yapabildiğimiz her şey özgürlük diye tanımlarlar. Özgür bir irade ancak iradenin üzerindeki tüm yönlendirici etkiler ortadan kalktığında söz konusu olabilir. Evet, özgürlük insanın kendi iradesiyle yapmak istediği tüm eylemleri tanımlar. Ama bir başkasının eylemsellik alanına dahil olduğunda karşı bir özgürlük sorunu belirir. Demek ki iradenin üzerindeki baskılama yöntemleri dışında birde başka bir insanın eylemsellik alanı özgürlüğü kısıtlayıcı etkiye sahiptir. İrade üzerindeki baskı yönetici sınıfın çıkarlarını korurken bir diğer insanın özgürlük alanı sınırı bireylerin çıkarlarını korur. Ancak kendi içerisinde öylesine muğlaktır ki, bir başkasının özgürlük alanı neresidir dediğimizde tam bir çerçeve oluşturmamız neredeyse imkansızdır. Mesela Müslümanların ezan okuması bir özgürlük ise sabah ezan sesi ile uyanmak istememekte bir başka özgürlük alanını oluşturabilir.

sosyalizm nedir

Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin

Sosyalizm nedir?” diye sorduğumuzda cevap veremeyecek insanların sosyalizm üzerine tartışma yaptığı ülkede yaşıyoruz. O yüzden her şeyi en baştan anlatmaya karar verdim. Bu makalede sadece “sosyalizm nedir?” sorusuna yoğunlaşacağız.  Burada Marksizmi ve Karl Marks'ı veya Sovyetleri ve Lenin'i tartışmayacağız. Burada sadece sosyalizm nedir sorusuna cevap arayacağız. En basit anlamda sosyalizm nedir? 

Sosyalizm nedir?

Sosyalizm kamu lehine planlanmış merkezi ekonomik sistemdir. Üretimin herkesin gelişi güzel yaptığı sisteme kapitalizm denirken, üretimin planlar doğrultusunda yapıldığı sisteme sosyalizm denir. Kapitalizm de anarşiye teslim olmuş üretim ve tüketim süreçleri sosyalizmde halkın ihtiyaçlarına göre planlanır. 

Öz itibariyle sosyalizm nedir diye soracak olursak, sosyalizm üretimin, üretim araçlarının kontrolünün kamuda olduğu, özel mülkiyetin kısıtlı olduğu ekonomik-siyasal sistemdir.

Savaş toplumu

Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil

Genel anlamda savaşa karşı olmak insani bir doğayı ifade eder. Ancak savaş kurulu düzenin bir gerçeği, iktidarın bir başka oluş biçimidir. Savaşın genel hali insanlar tarafından algılanış biçimleri değişkenlik gösterebilir. Örneğin Belçika’da işid eylemlerinden sonra insanlar haftalarca sokağa çıkamamıştı. Ancak Türkiye mevzu bahis olduğunda Efrin savaşı neredeyse toplumun tamamında bir bayram havası şeklinde karşılandı. Birçok açıdan incelemeye muhtaç olan bu durum bize savaşın doğasının bir kez daha irdeleme görevi veriyor.

“Savaşın doğası bizzat çatışmanın kendisinde değil, aksi yönde bir güvence olmadığı sürece çatışmaya yönelik var olan eğilimde gizlidir” der Hobbes levihantda. Aslında Türkiye toplumunu tam manasıyla özetleyen bir durumu ifade eder Hobbes. Toplumun bu savaşa bu kadar sevinmesinin temel sebebi aksi yönde bir umut ışığının kalmadığını görmesinde gizli. Yani gidişatın bir gidişat olmadığını, hızlı bir çöküntünün kapısında olduğunu bilen toplum bu durumdan çıkış için savaşın iyi bir moral aracı olacağı düşüncesinde.

Buna derler globalizm!

Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil

Günün birinde üç bilim insanı ormanda araştırma yapmak için dolanırken kar fırtınası çıkar. Tepenin üzerinde gördükleri bir kulübeye giderler sığınmak için. Kapıyı çaldıklarında içeride kimsenin olmadığını görürler ama o kadar üşümüştürler ki hiç düşünmeden kulübeye dalar yanan sobanın başına otururlar. Biraz ısındıktan sonra sobanın altındaki değirmen taşının farkına varırlar.

Bilim adamılar ya hemen başlarlar analiz etmeye bu durumu. Biri der ki: kapı altlarından gelen soğuk hava sobayı soğutmasın diye bu taş buradadır. Öteki olur mu canım öyle şey, bu soba zeminin soğuğu çabuk soğutmasın diye taşın üzerine konuşmuştur. Diğeri atılır arkadaşlar bu taş değirmen taşı, ısı bir kez içine girdin mi sobadan bile çok daha uzun sürer soğuması kesin onun için konmuş buraya der. Tam bu sırada kulübenin sahibi girer içeri, önce kendilerini tanıtırlar özür dilerler bilim adamı inceliğinde izinsiz girdiklerinden adamın kulübesine. Sonra sohbet ilerleyince yahu biz çok tartıştık ama emin olamadık bu değirmen taşını neden koydun sobanın altına diye sorarlar adama. Adam üç bilim adamına dikkatlice bakar acaba dalga mı geçiyorlar diye geçirir içinden, sonra bunlar kendi tezlerini anlatmaya başlayınca, “yok” der “bunların hiçbiri değil, borular bacaya yetişsin diye koydum o taşı sobanın altına” diye ekler.

İmparatorluğun tanımı

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil

İmparatorluk köklü geçmişe sahip olan hegemonik iktidar aygıtı için kullandığımız bir kavramdır. İmparatorluk bugün ABD ile kendini ifade edebilir ama bir elli sene öncesinde İngiltere krallığı imparatorluğun kendisiydi. Daha öncesinde İspanyol krallığı ya da Osmanlı bu imparatorluğun merkezi durumundaydı. İskender'den bu yana imparatorluk kendini bir şekliyle var etmeyi başardı. Gücünü İnsanın güce olan düşkünlüğünden alır imparatorluk. Bugün Amerikan iktidarına imparatorluk dememizin temel bir sebebi daha vardır. Kelime kökü olarak Emperyalizm'in anlamı imparatorluk kurma eğilimi demektir. Ne var ki Amerikan İktidarının bir kral tarafından yönetilmemesi insanlarda İmparatorluk kavramına uymadığı gibi bir yanılgıya sebep olabilmektedir. Halbuki bugün ABD bir imparatorluktur.

Özgürlük kavramı etrafında kendini örgütlüyor oluşu imparatorluğun doğru temellere oturduğu manasına gelmez. Her şeyden önce imparatorluk yayılma ve sömürme eğilimindedir. Bu yayılım ve sömürgeleştirme faaliyetlerini insanları ikna ederek yapması imparatorluğun gerçekliğini örtmez. En basit anlamda imparatorluğun iktidar sahibi olan burjuvazinin sahip olduğu topraklara bakmamız bize nasıl bir yayılımcı sistemle karşı karşıya olduğumuzu gösterecektir. Ömrünün tamamında göremeyeceği kadar, şimdi saymaya başlasa bin yıl boyunca sayamayacağı kadar büyük mülklere sahip insanlar ve gruplar var . İmparatorluk böylesi absürt bir duruma sebep olmaktadır. Gezemeyeceği kadar büyük toprakları bireylerin insafına bırakmakta ve toplumsal yarar gözetilmeden kullanılmasını umursamamaktadır. İmparatorluk toprak paylaşımı konusunda saçma-sapan bir haldedir.

Yaratıcı üzerine

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil

İnsanlık tarihinin en eski sorusu, belki de insan olmaya başladığımız yerdir bu sorunun sorulması. İnsan nasıl var oldu? Bir yaratıcı tarafından mı yaratıldı? Yoksa herhangi bir yaratıcı yok mu? Aslında cevabı öyle zor bir soru ki birçok filozofun akli dengesini yitirmesinin de sebebidir bu soru. Açıkçası tam bir cevabı olduğunu düşünmüyorum. Ancak ihtimallerden birinin yanlış kurgulandığını ispat edebiliriz. Yani bir yaratıcı yoktur önermesi hatalı bir önermedir. Bu önermenin yanlış olması bir yaratıcının olacağı ihtimalini yüzde yüz doğru bir ihtimal haline getirmez. Sadece diğer olasılıkların yanlışlığını ispatıdır. Elbette iki seçenekli bir sorunda bir ihtimalin yanlış olması diğerini doğru yapmalı gibi bir Aristocu mantıkla olaya bakmak, sorunu çok kolay bir hale getirebilirdi ama bu ancak bir birinin anti tezi olan iki kurgu söz konusu olduğunda geçerli olacak bir durum olurdu. Arada bizim henüz görmediğimiz onlarca farklı olasılığında olduğunu tartışmalarımız boyunca daha iyi anlayacağız.

Bingo sites http://gbetting.co.uk/bingo with sign up bonuses